Oktay Kaynarca ve Zara, her salı tv8 ekranlarında 'Salı Sefası' programında türkü severlerle buluşuyor.
İki kadim dost, ekranda keyifli bir sohbete dalıyor. Bazen birlikte türkü söylüyorlar, bazen de birbirlerine latife yapıyorlar. Tıpkı bu röportajda olduğu gibi... Zara, "Artık evlen Oktay, bir bebeğin olsun, sevelim." derken Kaynarca da, "Erkeğin evde kalmışı olmaz. İnşallah. Zaten son zamanlarda rüyamda çocuk görüyorum." diye takılıyor. Zara ve Kaynarca'yla yeni programları üstüne konuştuk. Arada mırıldanılan türküleri dinlemekten de büyük keyif aldık...
Zara ve Oktay Kaynarca: Ortak noktamız Türkü aşkı
Oktay Bey, konukları ayarlamak için yoğun telefon trafiği içindesiniz. Kimlerin geleceğine birlikte mi karar veriyorsunuz?
Oktay Kaynarca: Burası aslında program değil evimiz, 'Eve kimi çağıracağız?' diye düşünüyoruz. Arkadaşlarıma da böyle söylüyorum. Sağ olsunlar, beni kırmıyorlar da. Bu konuk meselesi çok hassas. Mümkün olduğu kadar dengeli olmaya çalışıyoruz. İkimiz de aşağı yukarı aynı dostlara sahip olduğumuz için aradıklarımız elinden geleni yapıp katılmaya çalışıyor.
Ev sahibi olmak, sevdiğiniz insanları ağırlamak uyum isteyen bir şey. İkiniz arasında bu kadar uyum var mı?
Zara: Türkü aşkı en büyük ortak noktamız. Oktay türkü aşığı bir insan. Deli Yürek'te tanıştık, set aralarında da şahit olmuştum onun okumalarına. Filmde de çok güzel bir türkü okumuştuk.
Programı yapma fikri nasıl oluştu?
O.K.: tv8 genel müdürü Abiş Hopikoğlu'na "Bir program yapacağım." dedim. Ben, çok fazla para biriktirememiş olsam da dost biriktirmiş bir adamım. "Aklında ne var?" dedi. "Haftanın bir günü eğlenmek istiyorum ve bu eğlenceyi de format mormat olmadan, ev sıcaklığında bir dekorda yapmak istiyorum. O dekorun içinde de benim çok sevdiğim, uyumlu biri, Zara, olsun." dedim. Zara'ya bunu söyledim, o da çok sevindi.
Zara: Seninle her şeye varım ben (kahkahalar).
O.K.: Bizim daha önceden arkadaşlığımız var, çok uyumlu iki arkadaşız. Herkesle aynı uyumu gösteremem.
Aksi bir yanınız var sizin, yürüyüşünüzden belli.
O.K.: Biraz var, evet. Ama Zara öyle değil, anlaşamayacağı kimse yok. Kafamdaki en ideal partnerlerden biri. Çünkü doğru pencereden bakıyor.
Zara: Kadınlar daha organize düşünüyor. Erkeklerde de sorumluluk çok daha fazla olduğu için böyle bir durum olabilir. Ama ben Oktay'ın aksi yanına hiç şahit olmadım, bunu konduramıyorum bile mesela.
Ama var.
O.K.: O adamlığımızdan canım. Bizim orada bir laf vardır: Herifim ben herif (gülüşmeler).
Zara: Türkü söylerken Oktay'ın gözlerinin dolduğunu çok gördüm. Anneannem derdi ki: "Öz ağlamayınca, göz ağlamaz, gözünden yaş akan adamdan korkmayacaksın."
Duygusal adam yani.
O.K.: Yaşlandık belki ondan olabilir (kahkahalar).
Zara: O gözyaşları vicdanlı olduğunu gösterir. Vicdan da hepimizin hayatında olması gereken en önemli kavram.
O.K.: Ben onu farklı anlatıyorum. Bana göre vicdan, eşittir Allah. Bir adamın vicdanı yoksa birçok şeyinden şüphe edebilirsin. Ama bir insanın vicdanı varsa o insanın içinde Allah vardır.
Tamam ikna olduk uyumlu ve birbirini seven bir ikilisiniz. "Programı dişi kuş yapar." durumu yok.
Zara: Öyle bir şey yok. Zaten programımıza gelen sanatçılarla Oktay görüşüyor. Ben halk müziği icra eden büyüklerimize ulaştım. Onlar biraz zor televizyona çıkar, ben işin o tarafıyla ilgilenirken bu günlerimizi Oktay organize etti. O kadar güzel dost birikimi var ki, bir araya gelmesi çok zor isimler burada buluşuyor.
Zara Hanım, konservatuvar kazanana kadar türkü söylemeyi bilmiyordunuz. Daha sonra yeni nesille türkülerle bir köprü kurdunuz. On yılda bir kuşak atlandı, şimdiki nesille türküler arasında mesafe açıldı mı?
Zara: Hayır. Halk müziğini, mahalle ağzıyla okuyanlar ve -bizim gibi- Neşat Ertaş gibi ustalara en yakın okuyanlar var. Müziklerin altında rock ya da pop var ama üstte türkülerimiz var. Yani aslında türküler olması gereken yerde. Biz ona ulaşabiliyoruz ya da ulaşamıyoruz. Şimdi gerek konservatuvardan gerekse halk eğitim merkezlerinden yetişen çok bilinçli gençler var.
O.K.: Türküler, var olan müziklerin daha üstünde. Bence bu ülkede türkü dinlemekten hoşlanmayan insan yoktur. Bakmayın rock, pop dinlediklerine, bir şekilde kulaklarında vardır türkü.
Oktay Bey, Zara Hanım'ın oyunculuk denemeleri oldu. Nasıl buldunuz?
O.K.: Estağfurullah. Benim hakkım değil birinin yaptığı işi değerlendirmek. Yaptığı işlerde aykırı bir şey görmedim. Ama sonuçta onun işi değil. Nasıl şarkı söylemek benim işim değil, oyunculuk da onun işi değil. 25 yılımı bu işe verdim. O 15 yılını vermiş bu işe. Ben nasıl onun gibi türkü söyleyebilirim, o nasıl benim kadar oyunculuk yapabilir! Herkes kendi alanında iyidir. Neye göre kıyaslayacağız? Kendine göre evet başarılı
Peki, siz Oktay Bey'in türkü performansını nasıl buluyorsunuz?
Zara: Biz halk müziği alanında eğitim alırken eğitmenimiz Nurhan Altındağ derdi ki: "Türkü okumak için çok güzel sesinizin olmasına gerek yok çünkü türkü Türk'e aittir." Yani halkın kendi malı zaten, dolayısıyla sizin de okuma hakkınız var. Evde hanımlar bulaşık yıkarken, bebek uyuturken türkü söylüyor. Ama iş 'bundan para kazanayım, profesyonelleşeyim' durumuna geldiği zaman değişir.
O.K.: O zaman en iyisi olmak zorunda.
Zara: Evet, en iyisi olmak zorunda ama Oktay'ın duygusu o kadar güzel ki okuduğu zaman karşısındaki insanı etkiliyor. Mesela ben onunla türkü okurken performansım üçken birden on üç oluyor.
O.K.: Bunu söylemedin bana daha önce.
Zara: Çünkü o anki duygu alışverişi çok güzel.
O.K.: Samimiyet tabii. Çünkü ne kadar samimiyseniz bu karşı tarafa o kadar geçer.
Zara: Bizim Deli Yürek sinema filminde bir sahnemiz vardı. Orada beni Osman Sınav'dan önce Oktay tebrik etmişti. Ben kendimi bir şey zannetmiştim (gülüşmeler).
O.K.: Hakikaten o duygunun içerisine girmiş olması çok önemli. Karşı tarafa aktarmak... Onu da yapmıştı. Oradaki Leyla oydu.
Türkü tamamen duygu işi. Sanki insan türkü söylerken tamamen yalnızlaşıyor ve en çıplak haliyle baş başa kalıyor. Türkü söylerken ne düşünüyorsunuz?
O.K.: Tamamen öyle. Dikkat edin türkü söyleyenlerin çoğu gözü kapalı söyler. Gözü açık söylemek çok zordur. Türkülerde 'seni seviyorum' sözü geçmez, ayıptır. Türkü bunu o kadar güzel ifade eder ki bir türküde 'seni seviyorum' demek zaten garip olur.
Zara: 'Sevgilim' denmez 'sevdiğim' denir, edepten. Dünya ayakta duruyorsa edep üzerinde duruyor. O edep türkülerimizde ve şarkılarımızda fazlasıyla mevcut. O kadar ince bir çizgi var ki. 'Sevgilim' demeyeceksin, 'seni seviyorum' demeyeceksin ama o kadar güzel anlatacaksınız ki bunu...
Peki 'seni seviyorum' cümlesini kolay kurar mısınız?
O.K.: Hayır, ben kolay kuramam.
Zara: Ben kullanırım ama karşı cins olarak düşünmeyin. Sürekli aileme ve onlara karşı deliyim. Ve onlara söylerim bunu. Hep son görüyormuşum gibi...
Oktay Bey söylenmemiş "seni seviyorum"lar çok mu hayatınızda?
O.K.: Çoktur ama belli ederim. Vardır 'keşke'ler ama bilmiyorum, ben çok kullanmam. Erkeklik var ya serde ondan olabilir. Babalarından 'seni seviyorum' duymasalar bile insanlar babalarına aşıktır. Bilirler ki babaları onları seviyor. Bakın Murathan Mungan'ın çok güzel bir lafı vardır. Taziye oyununda geçer: "Sevdanın hası sese gelmez, söze de gelmez. Sessiz yaşanır." Çok söylendiği zaman değerini kaybediyor diye düşünüyorum.
Zara: Ama sevdiğimizi söyleyelim.
Mesleğinizde kendinizi star hissettiğiniz dönem oldu mu?
Zara: İşimi en iyi şekilde yapmaya çalışırım ama 'ben starım' demem. Halk müziği yapmaya çalışıyorum. Halk gibi olursam kendimi besleyebilirim. Bir de bu, beni egoya götürür. Samimiyetten uzaklaştırır. Osmanlı tarihine de çok okurum ve padişahların "Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!" dedirttiğini iyi biliyorum. Yarın hepimizin nereye gideceği belli, star olsan ne, olmasan ne! Önemli olan yaptığımız şeyi iyi yapmak, bu kubbede hoş bir seda bırakabilmek, yarın Hakk'ın huzuruna vardığımız zaman kul olabilmek.
O.K.: Starlığa nasıl baktığın önemli. Star çok da kötü bir şey değil. Stara bir mertebe olarak bakalım. Herkes star olamaz, bazıları star doğar. Yani öyle insanlar vardır ki etrafımızda hiçbir şey yapmasa bile ona bakarsınız o çok farklıdır, ışığı farklıdır. Fakat bu kendi kendimize koyabileceğimiz bir şey değil. İnsanların size yüklediği bir etiket olabilir bu. Kimi 'ustalık' diyor kimi 'star' diyor. O başka bir durum. Zara kendi işinde star. Bence çok da uzak durulması gereken bir kavram değil. Ama ben starım dediğin anda da star değilsiniz.
***
Hayatımda geç kaldığım şey çocuk
Polisler size selam duruyorlar mı?
-O.K.: Selam durmak değil de, polis teşkilatı beni kendilerinden hissediyor.
Zara: Seni çeviriyorlar mı Oktay?
O.K.: Hayır. Bazen ben beni çevirin diyorum valla! Çay, kahve içiyoruz. Çocukluğumdan beri polislerle aram iyidir. Mafya rolünde oynarken de böyleydim. Mesleklerinden dolayı değil o sevgileri, elimden geldiği kadar sahici yapmaya çalışıyorum. Bu da onlara geçiyor. Adanalı tipi mutlaka hayatımıza dokunmuş biridir.
Adana Emniyet Müdürlüğü polislere, kilo versinler diye spor yaptırıyor. Gelene kadar sizin de göbekli olduğunuzu düşünüyorduk ama öyle değilmiş.
-O.K.: Bu plazmaların gözü kör olsun kardeşim. Ben bunu günde yüz kere falan duyuyorum. Ama bu benim işime yarıyor. Çünkü oradaki tipleme biraz kilolu biri.
Bıyıklarınızdan sıkılmadınız mı?
-O.K.: Bıyıklarımdan memnunum. Uzun süre kendimi bıyıklı düşünmemiştim şimdi bıyıklarımı kesince komik geliyor bana.
Yaşlanmaktan korktuğunuz oluyor mu?
-O.K.: Ben yaşlanmaktan korkmam, ihtiyarlamaktan korkarım. Ölümden de korkmam mesela. Ölüm bence Allah'ın bir lütfudur. Yeni bir başlangıç... Korkmak yerine o süreyi değerlendirmelidir. Yaşlanmak bence çok güzel bir duygu. Havanın, suyun, dünyanın her şeyin insan farkına varıyor. Her şeyin tadına varıyorsunuz.
Bu olgunluğa erişmişken eksik bıraktığınız ne var hayatınızda?
-O.K.: Çocuk.
Zara: Ben diyorum evlensin.
OK: Bak Zara erkeğin evde kalmışı olmaz (gülüşmeler).
Zara: Ben hiç olmazsa yaşadım. Neyle karşılaşacağımı biliyorum. Diyorum Oktay'a evlen bir tane yeğenimiz olsun.
O.K.: İnşallah. Dün daha çekime gittik, bir hastane ayarlamışlar asansöre bindik ve hemşireyle asansörde baş başa kaldık. Hemşirenin kucağında bir bebek 'Bu ne?' dedim. 'Bebek, beş dakika önce doğdu, daha babası görmedi.' dedi. Bütün gece rüyama girdi çocuk.